KOCAELİ-İZMİT MALPRAKTİS DAVALARI

 KOCAELİ-İZMİT MALPRAKTİS DAVALARI

                               KOCAELİ-İZMİT MALPRAKTİS DAVALARI

 

  1. Malpraktis nedir?

Kelime anlamı olarak malpraktis, hatalı uygulama anlamına gelmektedir. Hukuki terminolojide ise doktorların hastalarına uyguladığı yanlış, eksik veya hatalı tedaviyi ifade etmektedir. Malpraktis özel olarak ne Türk Ceza Kanunu’nda ne de Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bulunan bu boşluğu Yargıtay kararları doldurmaktadır. İlgili bir kararında Yargıtay malpraktisi şu şekilde tanımlamıştır:

Tıpta hatalı uygulamalar, İngilizce "malpractice" sözcüğünün Türkçe okunuşuyla "malpraktis", "hekimliğin kötü uygulanması", "tıbbi kötü uygulama", "uygulama hatası", "tıpta yanlış uygulama" gibi çeşitli kavramlarla isimlendirilmekle birlikte en geniş olarak kabul gören ve kullanılan kavram "tıbbi hata"dır.

Türk Tabipler Birliğinin kabul ettiği 01.02.1999 tarihli Hekimlik Meslek Etiği Kurallarının 13. maddesinde "Hekimliğin Kötü Uygulanması ( Malpractice )" başlığı altında; "Bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik sebebiyle bir hastanın zarar görmesi" biçiminde tanımlanan tıbbi hata kavramı; Dünya Tabipler Birliğinin 44. Genel Kurulunun "Malpractice Bildirisi" olarak da bilinen sonuç bildirgesinde, tıbbi yanlış uygulama ile tıbbi bakım ve tedavi sırasında görülen hekimin hatasından kaynaklanmayan durumların birbirinden ayrılması gerektiği vurgulanarak; "a ) Tıbbi yanlış uygulama; doktorun tedavisi sırasında standart uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan zarar, b ) Tıbbi uygulama sırasında öngörülemeyen bilgi ya da beceri noksanlığı sonucu oluşan ise; istenmeyen sonuçtur ve bunda hekimin sorumluluğu yoktur" şeklinde; Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan ancak kanunlaşmamış bulunan "Tıbbi Hizmetlerin Kötü Uygulanmasından Doğan Sorumluluk Kanunu Tasarısı"nın 3. maddesinde ise; "Sağlık personelinin kasıt, kusur ve ihmali ile standart uygulamayı yapmaması, bilgi ve beceri eksikliği ile yanlış ya da eksik teşhiste bulunması ya da hastaya tedavi vermemesi ile oluşan ve zarar meydana getiren fiil ve durumlar" biçiminde tanımlanmıştır (CGK, E. 2017/12-271, K. 2017/278, T. 16.5.2017).

  1. Yanlış uygulama neticesinde hasta veya hasta yakını ne yapmalıdır?

Doktorlar meslek etik kuralları gereği üzerlerine düşen sorumluluklarını gerekli dikkat ve özeni göstererek yerine getirmekle yükümlüdürler. Tedavinin her aşamasında da hasta aydınlatılmalı ve bilgilendirilmelidir. Her tedavi doğal olarak risk taşıyabilir. Ancak hasta risk konusunda ve riskin minimuma indirilmesi noktasında uyarılmalıdır. Doktorların dikkat yükümlülüklerine aykırı olarak hastaya tedavi esnasında zarar vermeleri neticesinde hastaların başvurabileceği çeşitli hukuki yollar vardır.

İlk olarak, yanlış tedavi TCK kapsamında taksirle yaralama veya taksirle öldürme suçlarına meydan verebilir. Böyle bir durumda hasta veya yakını en yakın emniyet veya savcılığa suç duyurusunda bulunmalıdır. Doktorun kusuru araştırılırken tıbbi alandaki incelemeler yapılarak neticeye varılır. Şöyle ki, hastanın kendi kusuru ile zarara sebebiyet vermesi veya zararın artmaasına neden olması cezada indirime neden olabilecek hatta kimi durumlarda ortaya çıkan zarar malpraktis olarak değerlendirilmeyerek doktora izafe edilemeyecektir.

Doktor, devlet hastanesinde çalışıyorsa kamu görevlisi olacağı için hakkında kovuşturma yapılmadan önce idareden gerekli izni savcının alması gerekir. Aksi halde, doktor hakkında yargılama yürütülemeyecektir. Ancak bu durum ceza davaları için geçerlidir. Tazminat davalarında doktora doğrudan dava yöneltilebilir. Burada ise oluşan zararı ve doktorun kusurunun varlığını hasta ispat edecektir.

  • Malpraktis Uygulamaları ile İlgili Yargıtay Kararları-

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi- E. 2015/27853, K. 2018/6133, T. 23.5.2018

Taraflar arasındaki ilişki vekalet sözleşmesidir. Vekil, vekalet görevini yerine getirirken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur. O nedenle, vekil konumunda olan doktorların bilim ve teknolojinin getirdiği bütün imkanları kullanmak suretiyle özen borcunu yerine getirmeleri gerekir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu- E. 2009/13-393, K. 2009/452, T. 21.10.2009

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacıların murisi Beytaş'ın 25.05.2004 tarihinde davalı hastaneye davacılar tarafından getirildiği, hastaneye yatırılmadan önce yapılan psikiyatrik muayenesinde murisin kendisini öldüreceğini söylediği, murisin eşinin de hastanın evde iken pencereden atlamaya çalıştığını belirttiği, alkol kullandığı için tedavi gördüğünün yazıldığı ve kabulünü yapan doktor tarafından intihar düşüncesi içinde olması nedeniyle hastanın yakın gözleme alınması gerektiğine işaret edilerek, buna ilişkin form düzenlendiği anlaşılmaktadır. Gece boyunca davalı hastanede tek kişilik odada tutulan murisin 26.05.2004 tarihinde diğer hastalarla birlikte toplu olarak yemek yedikten sonra yemek bitiminde odasının yanındaki boş bir odaya girerek, elbise dolabının arkasında bulunan TV anten kablosunu kullanmak suretiyle intihar ettiği anlaşılmaktadır.

Somut olay bakımından, yakın gözlem altında bulundurulması gereken hastanın, intiharının engellemesi için sürekli bir şekilde hastaya refakat edecek bir uzman hastane personelinin görevlendirilmediği, böylece davalı hastanenin, tıbbi hizmet kapsamında değerlendirilen bakım hizmetini ( borcunu-edimini ) gereği gibi yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Bu şekildeki borca aykırılık, davalı hastanenin bakım hizmeti kapsamında değerlendirilen “organizasyon kusuru” olarak karşımıza çıkmaktadır. Davalı hastane işleteninin organizasyon kusuru olarak karşımıza çıkan borca aykırı davranışı ile hastanın intiharı sonucu meydana gelen ölüm olayı arasında uygun illiyet bağının varlığının kabulü zorunludur.

Yukarıya aynen alınan yasal mevzuat hükümlerinde belirtildiği gibi, kendisine zarar verecek hastanın, durumuna uygun odalar tahsis edilmekle birlikte, odaların hastanın zarar görmesini engelleyecek nitelikte olması da şart koşulmuştur. Bu bağlamda, odalarda özellikle elektrik anahtarı ve prizinin bulunması da yasaklanmıştır. Davalı hastane işleteni, olay yerinde bulundurmaması gereken televizyon anten kablosunun hasta tarafından ele geçirilmesine engel olmayarak, kendisini bağlayan emredici hukuk kurallarına da aykırı davranmıştır. Ayrıca Hasta Hakları Yönetmeliği'nin 37. maddesinde öngörülen hastanın can güvenliğini sağlama görevini de bu konuda gerekli tedbirleri almayarak yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Böylece, hastanın intiharını engelleyecek yeterlikte ve nitelikte tedbirleri almayarak davacıların murisinin intiharını gerçekleştirmesine engel olamadığı gibi, bu konudaki emredici hukuk kurallarına da aykırı davranan davalı hastane işleteninin, davacılara karşı tazminatla sorumlu olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.

HİZMETLERİMİZ VE İLETİŞİM

Malpraktis uygulamaları hasta ve yakınları için önem arz etmektedir. Dolayısıyla bu konuda uzman bir avukatın tecrübesi önem taşıyacaktır. Kocaeli’de hizmet veren Polatlıoğlu Hukuk & Danışmanlık Bürosu müvekkilleri için gerekli bütün araştırmayı yaparak hukuki süreçlerde onları en iyi şekilde temsil etmektedir. Kocaeli’de malpraktis avukatına ihtiyaç duymanız halinde iletişim bölümünden bizimle iletişime geçebilirsiniz. Bu sayede durumunuza uygun en iyi hukuki yardımı avukatlarımız sizlere sunacaktır.

 


Konu ile ilgili diğer Uzmanlıklar